Custom Search

Omay (Umay)

19 Ocak 2013

Omay (Umay),  Eski Türkler’de anneleri ve çocukları koruyan, olumlu nitelikleri bulunan bir  ruhtur. Yir-Sub’un (=Yer-Su; yerin ve suların ruhları) Türk topluluklarına  yardım etmesi gibi Omay da yalnızca çocukları değil, bütün Türk boylarını  koruyan, onlara kut veren bir varlıktır. Bundan ötürü Omay, Kırgız Türkleri’ne  göre bol ürün almaya, mal-mülkün artmasına da yardım eder.

Her şeye yaşam veren güneşin de Omay‘la  ilgisi vardır. Güneş’in sarı rengi yüzünden Türk boylarında Omay‘a, Sarı Kız da  denilmektedir. Omay’a Sarı Kız denilmesi, Balıkesir’de Kazdağ yöresinde yaşayan  Türkmenler’in Sarı Kız Efsanesi‘ne açıklık getirir. Bu efsanedeki Sarı Kız adı,  sarışın olan bir kıza değil büyük olasılıkla Omay’ın korumasında olan bir kıza  atıfta bulunmaktadır. Buna bağlı olarak da “Sarı Gelin” türküsündeki gelin  sözcüğü, sarışınlığa değil sarı-ışık-güneşle ilişkilendirilen, çocuk ve  kadınların koruyucusu Omay’a işaret eder. Omay, güneşin ısı vermesine bağlı  olarak, ateş ve ocak kültleriyle de ilgilidir.

Türk efsane, masal ve öykülerinde ay erkek,  güneş de dişi olarak düşünülür. Bu düşünce Omay kültüyle ilgilidir. Çünkü  -yukarıda da değinildiği gibi- bir dişi ruh olan Omay’ın, güneşle bağlantısı  vardır. Bundan ötürü, Anadolu Selçuklu mimarisine ait kimi örneklerde erkek ve  kadını temsil eden daire ya da ışınlı daire içinde ay (hilal) ve güneş  kabartmaları bulunur.

Kaşgarlı Mahmud’un eseri Divanü Lûgat-it  Türk’te de kendisine değinilen Omay hakkındaki en eski yazılı belgeler Orkun  Anıtları’dır. Tonyukuk Yazıtı’nin ikinci taşının batı yüzündeki 2. ve 3.  satırlarda, düşmanın çokluğu karşısında geri dönmek isteyenlere Bilge  Tonyukuk’un verdği yanıtta, Omay şu biçimde anılır:

Altun yışıg aşa keltimiz, İrtiş ögüzüg  keçe keltimiz. Kelmişi alp tidi, tuymadı. Tengri, Omay, ıdık Yir Sub basa berti  erinç. Neke tezer biz?”

Altın (=Altay) dağını aşarak geldik, İrtiş  ırmağını geçerek geldik. Buraya dek gelenler geliş zor dedi, ama zorluk da  duymadı. Sanırım Tanrı, Omay, kutsal Yer Su ruhları bize yardımcı oldular. Niye  kaçıyoruz?”

Tonyukuk’un bu konuşmasından sonra Kök  Türkler düşmana saldırıya geçerler ve savaşı kazanırlar.

Köl Tigin Yazıtı’nın doğu yüzünün 31.  satırında ise, Omay’dan şöyle söz edilir:

“Omay teg ögüm katun kutınga, inim Köl  Tigin er at bultı. Altı yegirmi yaşınga, eçim kagan ilin törüsin ança kazgandı…”

“Omay gibi annem hatunun kutu sayesinde,  küçük erkek kardeşim Köl Tigin erkek adı elde etti. On altı yaşında, amcam  kaganın ilini (=devletini) töresini şöyle kazandı…”

 Nazarlık Olarak Kullanılan,

Keçeden Yapılmış Omay Tasviri

Köl Tigin Yazıtı’ndan alınan bu satırlarda  kaganın karısı (dolayısıyla Bilge ile Köl Tigin’in annesi), Omay’a  benzetilmektedir. Kutunu Omay’dan alan Katun (=hatun, kraliçe) onun yardımıyla  Köl Tigin’i doğurmuş, Köl Tigin de bu kut sayesinde erkeklik adını kazanmıştır.  Bu anlatımlardan, Omay’ın kadın ve çocuklarla ilgili bir varlık olduğu açıkça  anlaşılmaktadır.

Omay, Orkun Anıtları’nda dişi bir ruh  olarak anılırken, 1. Altın Köl Yazıtı’nda beg (=beğ) olarak geçer. Bunun nedeni  Türkçe sözcüklerde dişil-eril ayrımının olmamasıdır. Öz Türkçe adlar erkeklere  de, kadınlara da verilebilir.

Anadolu’da dahil olmak üzere günümüz  Türkleri’nin yaşadığı yerlerde görülen, pınar başlarındaki ağaçların dallarına  Tanrı’dan çocuk dilemek üzere küçük bez salıncak ve beşiklerin asılması,  İslamlık’tan önceki Omay kültünün izleridir. Bu gelenek, Omay inancının yer, su,  ağaç, ölüm kültleriyele ilişkili olduğunu vurgular.

Eski Türkler’den kalma yontu ve kaya  resimlerinde Omay’a ait olduğu ileri sürülen tasvirler bulunur. Kök Türk  çağından kalma kalma kimi yontular, Kazakistan’ın Taraz (Cambul) kentindeki  bölge müzesinde bulunan kaya resmi, Kök Türkler’den kalmış olan Kudirge kaya  resimlerinden büyük boyutta yapılmış olanı Omay olarak tanınmış ve saygı  görmüştür. Günümüzde Orta Asya’da, nazarlık olarak kullanılan Omay tasvirli  dokumalara da rastlanmaktadır.

Orta Asya’da Çulışman ırmağı yakınlarında  bulunan Kudirge kurganlarının Kök Türkler’le ilgili olan katlarında bulunan  tasvir, kimi araştırmacılara göre Omay’ı betimlemektedir. Bu tasvirde, ortada  kürklü bir kişi vardır. Bağdaş kurmuş, ellerini önünde kavuşturmuştur.  Kulaklarından uzun küpeler sarkmakta, başında sivri ve üç dilimli bir başlık  bulunmaktadır. Solunda, yine kendisi gibi kürklü ve küpeli bir kimse  oturmaktadır. Bunların sağında üç atlı atlarından inmiş, kadının karşısında diz  çökerek ona saygı göstermektedirler. Atlarından inmiş atlıların arkasında da  büyük boyutta çizilmiş bıyıklı bir kişi vardır. Kimilerine göre küpeli ve kürklü  olan kadın Omay’ı tasvir etmektedir. Ama bu küpeli kişinin erkek olması da  muhtemeldir. Çünkü, Kök Türkler zamanında erkekler de küpe takmaktaydı. Bu  tasvirin ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmemekle birlikte Kök Türk  Devleti’nin kurulduğu sıralarda (6.yüzyıl) yapılmış olması muhtemeldir.

Omay inancı günümüzde Altay ve Sibirya  Türkleri arasında yaşamaktadır. Bu Türk topluluklarındaki inançlara göre Omay,  her zaman çocukla birliktedir. Omay çocuktan uzun süre ayrılırsa, çocuk  hastalanır. Omay’ın çocukla birlikte olmasının belirtisi, çocuğun uykuda  gülmesidir. Ağladığında, Omay gitmiş demektir. Çocuk hastalandığında, Omay’ı  getirmesi için kam çağrılır.

Omay’ın çocukları ve anneleri korumasıyla  ilgili olarak onun, lohusa kadınlara kötülük yapan Alkarısı / Albastı’nın (=Albıs)  düşmanı olduğu fikrini savunan Türkologlar da vardır.

Ana Türk topluluğundan milattan çok eski  dönemlerde kopup ayrılmış olan Saha (Yakut) Türkleri’nde Omay benzeri bir ruh  vardır ve Ayısıt ya da Ayzıt olarak adlandırılmaktadır. Yakutlar onu Kotun (=katun,  hatun, kıraliçe) olarak anarlar. Ayzıt, bazı Yakut rivayetlerinde Gök Tanrı’nın  karısı olarak geçer. Ayzıt, güzelliği simgeler. Eski Yunanlılar’ın Afrodit’ine  benzer ama onun gibi fuhşu değil namusu temsil eder. Bir kadın doğum yaptığında  Ayzıt tarla, çiçek ve yemiş perilerini yanına alarak kadının yanına gider. Bu  periler üç gün, üç gece lohusanın yanında kalarak ona hizmet ederler. Ayzıt,  cennetteki Süt Ak Göl’den getirdiği damlayı yeni doğmuş çocuğun ağzına damlatır  ve bu damla çocuğa ruh verir. Çocuk süt damlası ile kut’landıktan sonra Ayzıt  perilerini alıp gider. Ayzıt ancak namusunu koruyan kadınların lohusalığına  gider; namussuz kadınlara asla gitmez.

Abdulkadir İnan, Şamanizm adlı eserinde  Ayzıt hakkında şu bilgileri verir (Abdülkadir İnan’ın anlatımından Yakutlar’ın  inancında birden çok Ayzıt olduğu anlaşılır): “Ayısıt yaratıcı, bereket ve refah  sağlayıcı dişi ruhların zümresine denir. Bunlardan kimileri kadınları ve  çocukları, kimileri de dişi hayvanları ve hayvan yavrularını korurlar. Ayısıtlar,  dağınık halde bulunan hayat unsurlarını birleştirir ve kut yaparlar. Bu kut  denilen nesneyi ana karnındaki çocuğa üfleyip ona can verirler. Gebe kadınlar  daima bu ruhların himayesinde bulunurlar. Kuğu kuşları Ayısıtlar’ın timsali  sayıldığı için bu kuşlara dokunulmaz. Yakutlar’ın inanışlarına göre Ayısıtlar,  gökten gümüş tüylü ak bir kısrak suretinde inerler. Yele ve kuyruklarını kanat  gibi kullanırlar. İnsanları koruyan Ayısıtlar yaz günlerinde güneşin doğduğu  yerde, hayvanları koruyan Ayısıtlar da kış günlerinde güneşin doğduğu yerde  bulunurlar. Yakut kızları Ayısıt adına tangara yapıp yataklarının altında  saklarlar. Kısır kadınlar çocuk vermesi için Ayısıt’a dua ederler. Gebe  kadınlar, doğum zamanı yaklaştığında oda ve evlerinin çevresini temiz tutmağa  çalışırlar. Komşu çocuklarına ve hayvan yavrularına karşı şefkat gösterirler,  onları doyururlar. Çünkü, Ayzıt gelince herkes güler yüzlü ve şen olmalıdır.

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.