Custom Search

Çanakkale Zaferi ve Gençlik

25 Ocak 2013

ÇANAKKALE ZAFERİ VE GENÇLİK

            Sayın Kaymakamım,Garnizon Komutanım,Belediye Başkanım,İlçemizin Değerli Yöneticileri,Saygıdeğer Öğretmen Arkadaşlarım ve Geleceğimizin Teminatı Sevgili Öğrenciler,

Genç kardeşlerim…

            Bugün,Türk tarihinin en parlak zaferlerinden birini yaşadığımız günün yıldönümü. Nedir zafer? Çanakkale zaferi bize ne ifade ediyor? Bağımsızlık aşkı nedir? Siz bu aşkı hiç yaşadınız mı? Gençliğimizin acaba bu aşktan  haberi var mı?

            Sizleri sıkmadan, Çanakkale Zaferimizi bu yönüyle kısaca ele alıp,duygularımı sizinle paylaşmak istiyorum.

            Hepimizin malumu olduğu üzere son yıllarda müthiş bir kültür erozyonu yaşıyoruz. Milli ve manevi değerlerimiz gençler tarafından bilinmiyor,yaşanmıyor hatta daha acısı her fırsatta bu değerlerimiz hor görülüyor. Tarihimiz, ecdadımız, onların yaptıkları işler,kazandıkları büyük zaferler bu gençliğimize âdeta bir hikâye bir masal gibi geliyor. Düşünmüyor,sorgulamıyor,okumuyor gençliğimiz. Maalesef “test ve tost nesli” yetiştiriyoruz hep beraber.

            “Tarihini bilmeyen gençlik tarih yazamaz.” Diyor bir yazar. Ne kadar da anlamlı bir söz değil mi? Bilmiyoruz,bilmek gibi bir çabamız da yok. Uyu uyu yat,yat yat uyu…tek felsefemiz bu! Üretmeyen, Sormayan bir papağan gibi ezberci, sadece seyreden bir nesil,bir gençlik…Acaba bu hafta kim şık? Kim rüküş? Bu hafta kim,kiminle beraber? Bu hafta hangi şarkı in,hangisi out? İşte gençliğimizin platonik aşkı…

Gittiği konserde “pop şarkıcısının eline dokunamadım!” diye,kendisini Boğaz Köprüsü’nden atmaya kalkan zavallı gençlik…Damarlarında “Beyaz zehir” denilen uyuşturucunun esiri,tuvaletlerde can veren,kapkaççı,asi bir gençlik…Bırakın şehitlere saygı duymayı,ecdadına, öz annesine,babasına,atasına küfreden onlara el kaldıran  bir gençlik…Elbette böyle bir gençlik için Çanakkale Zaferi bir şey ifade etmiyor,etmez de…Bu gençlik için- mürekkeple değil kanla yazılan- İstiklâl Marşı’mız bir anlam ifade etmiyor,Çanakkale zaferi,Çanakkale destanı hikâye geliyor. Oysa bu destan gerçek, bu destan yaşanmış. Hâla, kan ve barut kokan Çanakkale dağları bu destana şahit…Bu destanda neler yok ki?…

            Bu destanda, cephaneliğin infilak etmesiyle gözlerinden olan Memiş’in; komutanın: “Vah evladım vah! Gözlerinden oldun” demesine karşılık: “Üzülme Paşam, üzülme! Bu gözler göreceğini burada gördü, bundan sonra görmese de olur!” ifadesi var.

            Bu destanda, Fransız zırhlısı Büve’nin 610 mürettebatının denize saçıldığı anda; İngiliz zırhlısı Oşi’nin, sudaki karıncalar gibi çabalayan düşman askerlerini toplaması için ateş kesen Türk topçusunun civanmertliği var.

            Bu destanda, yolunu şaşırıp, merkebiyle düşman içine düşen, dipçik darbeleri altında mendilini çıkarıp: “Beni kumandanınıza götürün!” diyerek; Anzak komutanı karşısında da: “Bizim komutanın size selamı var. Bunlar düşman ancak deniz suyu içemezler, dedi. Size tatlı su gönderdi. Hilesini yapıp karşılığında çikolata, konserve alarak birliğine dönen, kıvrak Türk zekasının sembolü olan Saka Hüseyin’ler var.

            Bu destanda, birkaç kalas, birkaç metre halat ve 30 yardımcısıyla 35,5 santim çapındaki 100 tonluk topu Çimenlik kalesi burçlarından indirip, Hamidiye tabyalarına nakleden 65’ini geçmiş imalat-ı harbiye ustası Ramazan Ağa’lar var.

            Bu destanda,276 kiloluk üç top mermisini tek başına peyderpey fırlatıp İngiliz’lerin Oşin zırhlısına Boğazı dar eden, savaşın seyrini bir anda değiştiren Koca Seyit Onbaşı’lar var. Bu destanda, havada çarpışan mermiler var.  1 metrekareye 6.000 merminin düştüğü mevziler var.

            Bu destanda, cephanesi bitmiş, geri çekilen askerlere: “Düşmandan kaçılmaz! Ben size taaruzu değil, ölmeyi emrediyorum!” diyen Anafartalar, Conkbayırı muharebelerinin kahramanı Mustafa Kemal Atatürk var. Ve yine bu destanda, Atatürk’ün bizzat Nutuk’ta anlattığı ibretli sahneler var. Bakın Atatürk o dehşetli anı nasıl anlatıyor:

            “Siperler arasındaki mesafe 8 metre. Yani ölüm muhakkak…Birinci siperdekilerin hiçbiri kurtulamadan şehit düşüyor. İkinciler onların yerine geçiyor…Fakat ne kadar gıpta edilecek bir itidal ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni görüyor,3 dakikaya kadar öleceğini de çok iyi biliyor…En ufak bir korku,endişe göstermiyor…Sarsılmak yok!!! Okuma bilenler Kur’an-ı Kerim okuyor, bilmeyenler kelime-i şahadet getirerek yürüyor. Emin olun ki Çanakkale savaşlarını kazandıran bu yüksek ruhtur…”

Sevgili Gençler,Genç Kardeşlerim!…

Ecdadımızı tanıyalım, tarihimizi iyi okuyalım. Çanakkale Şehitlik mezarlığında 18 yaşındaki Edirneli Ahmet ile 80 yaşındaki Mardinli Mehmet dedenin yan yana yattığını unutmayalım…Bayrağımıza, vatanımıza,Milli Marşımıza,milli ve manevi değerlerimize kısacası, bizi biz yapan değerlerimize sahip çıkalım. Unutmayın! Kıymetli şeylerin değeri kaybedilince anlaşılır. Bu değerlerimizi kaybetmeden anlayalım. Çanakkale’de, üzerine yağmur gibi kurşun yağarken, mermisi bittiği için tüfeğinin ucuna paslı süngüsünü takıp, bu inançla,bu hırsla,bu aşkla “Ya Allah!”diyerek ölüme yürüyen nesli unutmayalım. Bu nesle âşina olalım.

            Biz biliyoruz ve yürekten inanıyoruz ki gençliğimiz bu değerlerimizi unutmayacak; ve yine şunu çok iyi biliyoruz ki,her kıymetli şeyin bir bedeli vardır. Bu vatanın bedeli de Çanakkale’de Kurtuluş Savaşı’nda şehit kanlarıyla ödenmiştir.

            Sözlerime son verirken üstad Mehmet Âkif’i de anmadan geçemeyeceğim. Sözlerimi, onun İstiklal Marşından sonra yazdığı şu içli mısralarla bitirmek istiyorum:

            “Şiir için gözyaşı derler, onu bilmem yalnız.

              Aczimin gözyaşıdır bence bütün âsârım!

              Ağlarım, ağlatamam; hissederim,söyleyemem;

              Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzârım.

              Oku, şâyet sana bir hisli yürek lâzımsa;

              Oku, zirâ onu yazdım,iki söz yazdımsa…”

                                                                                Saygılarımla…

                 Cevdet GÜNEYLİ

Pazar Şehit Hüseyin Kocabaş Ç.P.Lisesi

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.