Custom Search

AYT Edebiyat Deneme Sınavı Çözümü – 3

14 Mayıs 2017

1. İyi sanatın yüzölçümü küçükse ve orada ancak ayrıcalıklı okurlar ikamet edebiliyorsa, iyi sanattan anlayan o ayrıcalıklı okurların sayıca az olması gerekir. Dikkat edilirse bu cümlede herhangi bir yakınma yok ve gerçek sanatseverler değil, iyi sanattan anlayanlar söz konusu ediliyor. Bu nedenle doğru yanıta en yakın seçenek olan E’yi elememiz gerekir.
Cevap: C

 

2. Kamerayla kaydedilen görüntüler, yazarın anlattıklarıdır. “Kamera arkası” ise kameranın kaydettiği görüntüler değil de kamerayla çekim yapan kişinin, yani yazarın ve çevresinin görüntüleridir. Okuyucu kamera arkasını merak ediyorsa yazarın anlattıkları dışında yazarın günlük yaşamını öğrenmek istiyor demektir. Başka bir deyişle, okurun merak ettiği şey, yazarı günlük yaşamı içinde tanımaktır.
Cevap: D

 

3. A : Her akımda Oktay Rifat adına rastlıyor olmamız  onun yeniliklere öncülük ettiğini düşündürür.
B : Yenilikleri kendi çizgisi içine çekebilen bir şair, yeniliklere kendi yorumunu katabiliyor demektir.
C : Akımlar sona erdiği halde şairin kazançlı çıkması, günceli izlemekten zarar görmediğini gösterir.
D : Akımlar bittiğinde kalan nitelikte tortuda şairin damgasının olması, geleneğe yaptığı katkıya işarettir.
E : Geleneğin kalıplarına sıkışmadan geleneğin halkası olmak ise seçenekte belirtildiği gibi gelenekçi olmayı değil, geleneğin dışına çıktığı halde geleneğe bağlanmayı ifade eder.
Cevap: E

 

4. Parçada, gerçek yalnızlığın dostların dünyadan ayrılarak geride anılarını bırakmasıyla başladığı söyleniyor. “Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir/ Gittikçe artıyor yalnızlığımız” dizeleri de aynı durumu anlatıyor.
Cevap: A

 

5. İlk cümlede “aç tavuk” ile “edebiyat adamı” ihtiyaç duydukları varlıklar bakımından karşılaştırılmış. Aç tavuk için darı ambarı, edebiyat adamı için de kitabevi bir ihtiyaç. II. cümlede ise edebiyat adamı diğer insanlarla karşılaştırılmış: Edebiyat adamı kitapla beslenir, diğer insanlar kitapla beslenmez.
Cevap: A

 

6. Düşsel öğeler, gerçekte karşılığı olmayan, varlığı ancak düşlerde tasarlanabilen öğelerdir. A’da “çiçeklerimizi açmak”, B’de “birini düşünürken çakıl taşının içimizde ısınması”, D’de “ihtiyar atlar gibi içe kapanmak”, E’de “aşkın beni geçmesi, haritayı kendisinin çizmesi, dağları ve nehirleri iyi bilmesi” düşsel öğelerdir. C’de ise gerçek yaşamda nesnel olarak karşılığını bulabileceğimiz bir isteğin ifadesi söz konusudur.
Cevap: C

 

7. A: Her insan (özne)/başarılı olmak (nesne)/ister, (yüklem) Bu cümlede “başarılı olmak” sözü yan cümle.
B : Başarının sırlarına dair sayısız makale ve kitap yazılması (özne) / bunun göstergesidir.(yüklem)
C : “yorumla-n-abilir” -» (-n edilgenlik / -abil- yeterlilik)
D : “iste-yor ise” (şimdiki zamanın hikâyesi, bileşik zaman)
E : Başarı / kendisini isteyene / gider çünkü. Bu cümlede “kendisini isteyene” sözü, sıfat-fiille kurulan bir yan cümledir. Dolayısıyla cümle yapıca basit değil, birleşiktir.
Cevap: E

 

8. I. cümlede “çoğu” sözcüğü belgisiz zamir.
II. cümlede “açısıyla sözcüğündeki “ile” ve “kadar” sözcükleri edat.
III. cümlede “hiçbir”, “değerlendirilemez” sözcükleri birleşik yapılı. Dolayısıyla “birleşik sözcük yoktur” yargısı yanlış.
IV. cümle virgülle ayrılmış iki yargıdan oluşan sıralı cümledir: “Her türün tekniği farklı(dır) / amaçları ayrıdır.”
V. cümle “bakıp”, “yazdığı”, “suçlamak” ve “doğru olur” olmak üzere dört yargı içeriyor.
Cevap: C

 

9. A : Ayrılma durumu: boğazın-dan, pencere-den
B : Tamlayan eki: suy-un kıymeti, göğ-ün kıymeti
C : İyelik eki:: boğaz-ın, kıymet-i, görebildik-in
E : Belirtme durum eki (kıymetin-i)
D : Bulunma durumu eki -de kullanılmamış.
Cevap: D

 

10. A: “Bile “sözcüğü bağlaçtır.
B: ‘Topkapı Sarayı” belirtisiz ad tamlaması kalıbında özel ad.
C: “de” bağlacı görevdeş sözcükleri değil, cümleleri bağlıyor: Osmanlı döneminde öyleydi /de/ günümüzde farklı mı sanki?
D: “Kurtulduk mu” eylemi biçimce olumlu olduğu halde “”kurtulamadık” anlamında. Dolayısıyla cümle, biçimce olumlu, anlamca olumsuz.
E: Beş kuşak aynı binada oturan kaç aile (özne) / vardır  (yüklem) / içimizde (dolaylı tümleç).
Cevap:C

CEVAP 11

 

12. Genç Werther’in Acıları tırnak içine alınmalı. “Werther modası sarmıştır”dan sonra bu modanın ne olduğu açıklanacağı için iki nokta; iki noktadan sonra görevdeş sözcük olarak sıralanan özellikleri ayırmak için virgül; sıralanan özelliklerin devamı olduğunu vurgulamak için de üç nokta kullanılmalı. Parantezi gerektiren bir kullanım ise yok.
Cevap: B

 

13. A : Kriz sürerse ben işimden (olacağım), sen de parandan olacaksın, (yüklem eksikliği)
C : Yağmur yağacağını size söylemiştim ve (sizi) uyarmıştım. (nesne eksikliği)
D : Çekmecede çok sayıda resmi (mektup) ve iş mektubu var. (tamlama yanlışı)
E : Kül tablası arka arkaya yaktığım sigara(ların) izmaritleriyle dolmuştu, (tamlama yanlışı)
Bu cümlede “yaktığım” sıfat fiili, belirtisiz ad tamlamasının sıfatı olduğu için izmarit içildiği anlamı doğuyor.
Cevap: B

 

14. Parçada deyim özelliğinde bir söze rastlamıyoruz. Buna karşılık, rüzgârın uğultusunun azalması işitmeyle; köpek ve kedilerin başıboş gezinmeleri görmeyle ilgili ayrıntılar (B). Parçada sabahın erken saatinde sokağın görünümü canlandırdığı için betimleyici anlatım var (C). Sokakta önce köpeklerin, sonra kedilerin fark edilmesi; rüzgarın hızı ve uğultusunun giderek azalıp sonunda dinmesi; gökyüzünün aydınlanarak kurşuni renge dönüşmesi, doğanın devinim (hareket) içinde yansıtıldığını gösteriyor (D). Köpekler için tembel nitelemesi ve kedilerin oyalanmayı bıraktıklarından söz edilmesi ise kişileştirme ile açıklanabilecek aktarmalar oluyor (E).
Cevap: A

 

15. Parçada emir kipi çekimindeki eylemlerle kurulan cümlelerde okuyucuya öneride bulunuluyor. Bu cümlelerde dilin alıcıyı harekete geçirme işlevinden yararlanılıyor. Gönderge, yani iletinin konusu olan gerçeklik, alabalık avıdır; dolayısıyla gönderge dil dışı dünyadaki gerçekliktir. Parçadaki “kaybetmeyin”, bulamazsınız”, “düşürmeyeceksiniz”, “giyineceksiniz” , “olacaksınız” eylemleriyle öneride bulunulmuştur. Parçada mecazlara yer verilmemiştir. Öğretici anlatımla yazılan parçada kanıtlayıcı anlatıma başvurulmamıştır.
Cevap: A

 

16. Parçanın yazarı, okuduğu romanın kahramanı veremli çocuğun ağaçlara duyduğu sevgiden etkileniyor. Bu etkilenmeyi “Çocuğun ağaç sevgisi iliklerime işlemişti.” cümlesiyle ve sabah olup romanı bitirdiğinde dışarı çıkıp gördüğü ilk ağacı öpmesiyle gösteriyor. Dolayısıyla romanın anlatımıyla ilgili vurgulanan niteliği “etkileyicilik” oluyor.
Cevap: E

 

17. Parçada IV. cümleye kadar toprak erozyonunun ülkemiz için oluşturduğu tehlikeden söz ediliyor. IV. cümleden itibaren ise değerlerimizdeki erozyonun toprak erozyonundan daha ciddi bir tehlike olduğu anlatılıyor.
Cevap: C

 

18. Parçada şairlere sorulan bir soru üzerine konuşuluyor. Bu sorunun ne olduğunu bilmesek de “Aslında güzel şiirin nasıl yazılacağını açıklayandan çok nasıl yazılamayacağını anlatan daha fazla.” cümlesinden, sorunun güzel şiirin nasıl yazılacağı konusuyla ilgili olduğu anlaşılıyor.
Cevap: B

 

19. Parçada bir okurun yakınmasından söz ediliyor. Okur, ünlü yazarların eserlerinin tanıtılmasına karşılık, üne erişememiş nice değerli eserden tesadüfen haberdar olduğunu söyleyerek bu eserlerin de tanıtımının yapılmasını istiyor. Fakat tanıtımı yapılan eserler arasında değersiz eserlerin de bulunduğu hiçbir şekilde söylenmiyor.
Cevap: E

 

20. Parçada televizyon spikerlerinin lütfen sözünü kullanacak incelikten uzak bir üslupla konuştukları, izleyicileri bir lütfenciğe bile layık görmedikleri konu ediliyor. İstediklerini istedikleri gibi söylediklerine göre izleyiciyi dikkate almıyorlar. İzleyicilere karşı duyarlı ve nazik değiller.
Cevap: B

 

21. Parçada insanların pek yakında akıl hastanelerine hücum edecekleri, her mahallede ruh sağlığı merkezleri kurulacağı, insanların ruh hekimlerinin kontrolünde yaşayacak lan anlatılıyor. Öngörü ve tahminlere dayalı bu yargılar gelecekten söz eden anlatımla ortaya konmuş. Dilin bilgi aktarmak amacıyla, yani göndergesel işlevde kullanıldığı bu metin, bilimsel bir makaleden alınmış olamaz. Çünkü bilimsel makalelerdeki nesnel verilere, kanıtlara dayalı kesinliği bu metinde göremiyoruz.
Cevap: E

 

22. A seçeneğinde başın dönme hali değirmenin dönmesine B seçeneğinde zaman böceğe; C’ de ten buğdaya,  başağa; D’de bulutlar beyaz bir yumağa benzetilmiştir E’de ise teşbih yapılmamıştır.
Cevap: E

 

23. A) “ciğer- im” sözcüğünde -im iyelik eki, “ye-r-im sözcüğünde -im kişi ekidir. Aynı görevde bir e olmadığından benzeşen seslerin (-erim) tamamı zengin uyağı oluşturmuştur.
B) “İstanbul/yoksul” sözcüklerinde “ul” sesleri tam uyak
C) birer/haber” sözcüklerinde “er” sesleri tam uyak
D) yok/ok” sözcüklerinde “ok” sesleri tam uyak
E) dil-de-dir / zil-de-dir” sözcüklerinde “-de, -dir” ekle aynı görevde ekler olduğundan rediftir, “zil/dil” köklerindeki “il” sesleri ise tam uyaktır.
Cevap: A

 

c24
Cevap: D

 

25. Okuduğumuz metin, artık nostaljik bir eşya olan gaz lambalarını konu alan bir röportajdan alınmış. Bu konuda Adalet Ağaoğlu ile görüşülerek onun görüşlerine yer verilmesi, röportaj türünde görebileceğimiz bir özellik.
Cevap: B

 

26. Herhangi bir konuda yazarın kesin sonuçlara varmadan görüş ve düşüncelerini anlattığı yazı türü makale değil, deneme olabilir. Çünkü makale, yapılan bu açıklamanın tam tersine yazarın kesin sonuçlara varmak amacıyla hatta çoğunlukla kanıtlara başvurarak kaleme aldığı yazı türüdür.
Cevap: E

 

27. Öğretici metinlerin göndergesinin dil dışı gerçeklik olmasına karşılık, sanat metinlerinin göndergesi ileti üzerindedir.
Cevap: E

 

28. Almanların Nibelungen’i, İspanyolların Le Cid’i Yunanların Odysseia’si destan türünde eserler olduğuna göre onlarla karşılaştırabileceğimiz eserler de destan olmalı ama Ferhat ile Şirin adlı eser destan değil, halk hikâyesi.
Cevap: C

 

29. Göktürklere ait metinler olan Göktürk Yazıtları, Uygur Türkçesiyle değil, Göktürkçeyle ve Göktürk alfabesiyle yazılmıştır.
Cevap: D

 

30. Halk hikâyelerini saz şairleri ya da meddahlar anlatmışlardır fakat bu sözlü edebiyat ürününü yazıya geçirenler, halk bilimciler ve derlemeciler olmuştur.
Cevap: E

 

31. Halk edebiyatında da boy fidana; yüz aya; kaş kaleme; diş inciye; yanak güle benzetilerek kalıplaşmış benzetmelere ve hayallere yer verilmiştir.
Cevap: C

 

32. Taşlama koşma nazım biçimi formuyla yazılan bir Âşık edebiyatı “nazım türü’dür. Yani bir şiire taşlama demek için onun konusuna özellikle dikkat etmeliyiz. Taşlama toplumdaki haksızlıkların, yolsuzlukların; kişilerin beğenilmeyen özelliklerinin alaya alınarak güldürücü, iğneleyici bir anlatımla dile getirildiği şiirlerdir. A seçeneğindeki dizelerde ozan, olanakları ölçüsünde davranmayan birini alaya almıştır.
Cevap:A

 

33. Divan edebiyatında sevgiliye yaklaşım parçada verildiği gibidir. Sevgili ulaşılmazdır, sevgili acı verir, sevgilinin verdiği acılar tatlıdır. Şair bundan yakınmak bir yana bu acıyla yaşadığını duyumsar.
Cevap: B

 

34. Mahallileşme akımının en güçlü temsilcisi olan ve hece ölçüsüyle bir koşma yazan sanatçımız Kâtip Çelebi değil, Nedim’dir.
Cevap: E

 

35. Hüsn ü Aşk, lirizmin ağır bastığı bir eser olup didaktik sayılmaz. Eser, kurmaca bir dünya içinde Hüsn (güzellik) ile Aşk arasındaki aşk hikâyesini alegorik biçimde anlatan tasavvufi bir mesnevidir. Risaletü’n Nushiyye, nasihatname niteliğinde bir mesnevidir. Yunus Emre eserinde, ihtirası değil, kanaatkar olmayı; kin ve öfkeyi değil, sevgi ve sebatı; cimriliği değil, cömertliği önerir. Didaktik bir eser olan Garipname’de Âşık Paşa, ahlaki ve tasavvufi esasları öğretmeyi amaçlar. Kabusname ahlak ve görgü kitabıdır. Mercimek Ahmet’in çevirdiği bu eser gibi, Nabi’nin oğlu için yazdığı bir nasihatler kitabı olan Hayriyye de didaktik bir eserdir.
Cevap: E

 

36. Namık Kemal, Şemsettin Sami, Sami Paşazade ve Recaizade Mahmut Ekrem, yapıtlarında olay akışını keserek okuyucuya bilgi verme, okuyucuya hitap ederek ve onunla bir meddah ağzıyla sohbet edercesine anlatma tarzını benimsemiş yazarlar değildir. Bu anlatım tarzı Ahmet Mithat Efendi’ye özgüdür.
Cevap: B

 

37. Recaizade ile aralarında kalem kavgası olan kişi Muallim Naci’dir. “Kafiye göz için mi kulak için mi” tartışması onları karşı karşıya getirmiştir. Divan edebiyatının göz ardı edilmemesi gerektiğini düşünen ve kafiye göz için olmalı diyen Muallim Naci “Demdeme” eseriyle Recaizade’nin “Zemzeme” eserine cevap vermiştir. Sözü edilenler Tanzimat Dönemi yazarlarıdır.
Cevap: C

 

38. I. ve IV. cümlelerdeki saptamalar, Namık Kemal ve Tevfik Fikret’in ortak yanlarını gösteriyor. Tevfik Fikret sadece Şermin adlı yapıtında, Namık Kemal de birkaç şiirinde heceyi kullanmıştır. Namık Kemal’in de Tevfik Fikret’in de vatan, millet ve özgürlük sevgisini dile getiren şiirleri var. Namık Kemal’in bu yönü daha iyi bilinmekle birlikte Tevfik Fikret de Servetifünun sonrası sanat yaşamında Millet Şarkısı, Ferda gibi bu tarz şiirler yazmıştır.
Cevap: D

 

39. Metinde geçen Ahmet Cemil adı, verilen parçanın Halit Ziya’nın Mai ve Siyah romanından alındığını gösteriyor. Ahmet Cemil‘in özel ders vermek için gittiği konakla ilgili kullanılan “harem” sözcüğü ve “uşak” figürü, o dönemin sosyal zihniyetini gösteren ayrıntılar olarak değerlendirilebilir. Uşağın söylediği sözden sonraki bölümün tek cümleden oluştuğunu dikkate alırsak uzun cümleler kullanılmış. “Derse hatime vermek”, “avdet etmek” gibi yabancı sözcükler de görülüyor. Metinde anlatılanların gözlemci anlatıcının bakış açısından verildiğini söylemek ise mümkün değil. Çünkü çocuğun esnemesinin yalandan olduğunu, çocukla uşak arasında gizli bir anlaşmanın yapıldığını gözlemci anlatıcı değil, ilahi bakış açısına sahip anlatıcı bilebilir.
Cevap: E

 

40. Servetifünun Dönemi‘nde aruz ölçüsünün heceden üstünlüğü savunulmuş, Arapça ve Farsçadan sözcük ve tamlamalar alınmış olmakla birlikte Batı uygarlığına ve Fransız edebiyatına hayranlık duyulmuş; divan şiirin temaları,mazmunları ve hayal dünyası terk edilmiştir.
Cevap: A

 

41. Cenap Sahabettin Servetifünun, Ahmet Haşim ise Fecriati topluluğunda sanat hayatlarına başlamışlardır.
Cevap: B

 

42. Tanzimat Dönemi’nde Şinasi ile başlayan sadeleşme eğilimi, Millî Edebiyat Dönemi‘nde ilkelere bağlanmıştır. Cenap Sahabettin sadeleşme hareketini eleştirenler arasında yer almıştır.
Cevap: B

 

43. Sone, iki dörtlük ve iki üçlük olmak üzere 14 dizeden oluşan bir şiirdir. Terzarima üç, murabba dört, muhammes beş dizeli bentlerle yazılır. Verilen şiir, belli bir düzen olmaksızın uzunlu kısalı dizelerle yazılmış. Aruz ölçüsü ve uyaklar olduğu için serbest nazım diyemediğimiz bu nazım biçimi, serbest müstezattır.
Cevap: B

 

44. Faruk Nafiz Çamlıbel şiir dışında tiyatro eserleri ve tek bir roman yazmış ama hikâye yazmamıştır.
Cevap: E

 

45. Yakup Kadri’nin “Sodom ve Gomore” adlı romanı, İstanbul’un işgal yıllarını, yani Mütareke Dönemi’ni anlatır.
Cevap: D

 

46. Ortak kitap çıkaran ve içlerinde Yaşar Nabi’nin de olduğu topluluk Yedi Meşaleciler olduğuna göre ortak kitabın adı “Yedi Meşale”dir.
Cevap: C

 

47. Metinde “gölgem yatıyor”, şehre gittiğim zaman”, “merak ettim” gibi birinci tekil kişi iyelik ve şahıs ekleriyle kurulan anlatım özelliği, anlatımın kahramanın ağzından olduğunu gösteriyor; anlatıcı aynı zamanda, hikâyenin kahramanı yani. İlk paragrafta doğanın akşam kızıllığı içindeki görünümü, kahramanın izlenimleriyle betimlenmiş; ikinci paragrafta da maarif müdürüyle yaşadığı olay hikâye edilmiş. Metindeki kahramanın bir köy öğretmeni olması ve öğretmenlik dışındaki işleri de vazife sayması, onun köy sorunlarıyla uğraştığını düşündürüyor. Toplumcu gerçekçi bir yazarımız olan Sabahattin Ali, Çehov tarzından çok Maupassant tarzında sayılabilecek hikâyeler yazmıştır.
Cevap: E

 

48. “Bereketli Topraklar Üstünde” Yaşar Kemal‘ e değil, Orhan Kemal‘e ait bir eserdir.
Cevap: D

 

49. Verilen parçada sözü edilen sanatçının şiir, roman, eleştiri, fıkra, deneme türlerinde eserler verdiği söyleniyor. Seçeneklerdeki sanatçılardan Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın şiir dışında, Orhan Asena’nın da tiyatro dışında eseri zaten yok. Orhan Kemal ise şair değil. Salâh Birsel’in ise felsefi bir roman olan Dört Köşeli Üçgen’den başka romanı yok. Üstelik şiirleri, yergi ve ironi bakımından dikkat çeken şiirler.
Parçada belirtildiği gibi hep toplumsal hem bireysel duyarlılığı yansıtan şiirleriyle, Kurtuluş Savaşı yıllarını ve 1950-1960 dönemini yansıtan romanlarıyla sözü edilen sanatçı Attila İlhan’dır.
Cevap: A

50. Şairaneliğe savaş açan, edebî sanatlara ve imgeye boş veren, sokaktaki insanı hayatı ve diliyle şiire sokan şairler Birinci Yeniciler, yani Garipçilerdir.
Cevap: A

 

51. Bireysel bir duyuşun dile getirildiği I. metin öz şiir anlayışını; günlük konuşma dilinin sıradan söyleyişini bulduğumuz II. metin Birinci Yeni şiirini; anlam kapalılığının ve söz dizimsel sapmaların görüldüğü III. metin İkinci Yeni şiirini; 8’li hece ölçüsünün ve yarım uyağın kullanıldığı IV. metin halk şiirini örnekliyor. Toplumcu şiire örnek verilmemiş.
Cevap: E

 

52. Verilen dizelerde, İkinci Yeni şiirinin kimi örneklerinde görülen yeni sözcükler oluşturma özelliğine rastlanmıyor. Buna karşılık, şiirin anlamca açık olmadığı; ben diline dayalı bir içselliği, bireyselliği yansıttığı; “gül”, “deniz” gibi sözcüklerin çağrışımlarıyla zenginleşen bir duyarlılığı ve aşkı dile getirdiği görülüyor. Şiirde serbest ölçüyle yazılmakla birlikte uyak ve rediflerle sağlanan bir ses uyumu, ses akışına dayalı bir ritim var.
Cevap: B

 

53. Verilen şiirde görülen serbest nazım, halka seslenme, dünyayı değiştirme arzusu, umut, direniş kavramları gibi öğeler, toplumcu şiir anlayışının göstergeleri. İlhan Berk’in İkinci Yeni, Faruk Nafiz Çamlıbel’in Millî Edebiyat, Orhan Veli’nin Birinci Yeni şairi olduklarını; Ahmet Muhip Dıranas’ın da öz şiir anlayışına bağlı bir şair olduğunu hatırlarsak onlardan böyle bir şiir yazmaları beklenmez. Nihat Behram ise ikinci Yeni sonrası toplumcu şiir geleneğine bağlı bir şair.
Cevap: C

 

54. Serbest ölçüyle yazılan bu şiirin Birinci Yeni şiirine özgü öğeler taşıdığı görülüyor. Halk söyleyişinden, türkü sözlerinden, dolayısıyla folklordan yararlanılması; geçim sıkıntısı çeken sıradan insanı konu alması Birinci Yeni şiirinin özellikleri. Millî Edebiyat geleneğine bağlı şiirde hece ölçüsünün kullanıldığını dikkate alırsak bu şiirin bu gelenekle ilişkisi olmadığı sonucunu çıkarabiliriz.
Cevap: D

 

55. C’de verilen bilgi, “Masumiyet Müzesi” adlı roman için doğru olabilir. “Tehlikeli ilişkiler” Oğuz Atay’ın romanıdır.
Cevap: C

 

56. Akımlar içinde “önemli olan görünen değil, onun gerisindekidir” diyen anlayış sembolizme aittir. Ayrıca Jean Moreas, sembolizmin temsilcilerinden biridir.
Cevap: D

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.