Custom Search

AYT Edebiyat Deneme Sınavı Çözümü – 2

14 Mayıs 2017

1.Parçada, şiirin damarını hep elinde tutan, genç şairleri yakından izleyen ve değerlendiren bir şairle kendinden başka kimseyi okumayan Yahya Kemal karşılaştırılmış. Bu karşılaştırmaya göre Yahya Kemal şiirin damarını hep elinde tutan biri değil çünkü başka şairleri, gençleri okumuyor. “Şiirin damarı” sözü de zaten şiirin kaynağı anlamını düşündürüyor ve sözü edilen şair, genç şairleri okuyarak şiirin gelişim süreci içinde yer alıyor, kendi şiirini bu kaynaktan beslemeyi sürdürüyor.
Cevap: B

 

2. Parçada Memleketimden İnsan Manzaraları adlı kitabında şair Nazım Hikmetin “düz yazının kenar çizgisinde yürüdüğü” söyleniyor. Düz yazı olsa olsa şiirle komşudur ve düz yazının kenar çizgisi de şiirle düz yazının birleştiği çizgidir. Okuyucu, şiir değil de bir öykü ya da roman okuduğunu düşünüyorsa bu eserde şairin düz yazı öğelerine yer verdiği, böylece şiiri düz yazıya yaklaştırdığı sonucuna varabiliriz.
Cevap: C

 

3. Deneme yazarı, okuru kendi içindeki girilmemiş odalara sokuyor, dokunulmamış sandıkların kapağını açıp içindekileri okura gösteriyormuş. Okurun kendi içindeki girilmemiş odalar ne olabilir?
Bu benzetme bize okurun henüz keşfetmediği iç dünyasını düşündürüyor. O halde deneme yazarı, okura kendi iç dünyasını tanıma fırsatını veriyor. Okur kendi içindeki o girilmemiş odalardaki sandıkların içlerinde neler olduğunu yazar sayesinde öğreniyor, yani iç dünyasını, kendisini tanımış oluyor.
Cevap: B

 

4. II. cümlede “yaratıcılıkla ilgili bir açıklama yapılmış ama tanım yapılmamış. Tanım cümlesi “nedir” sorusuna cevap veren bir cümledir.
Cevap: B

 

5. IV. cümlede Nâzım Hikmet’in Türk şiirinin köşe taşlarından biri olduğu söylenerek şiirimizdeki önemi vurgulanıyor. Cümlenin devamında ise onun şiirimizde başardığı işin kendisine özgü bir başarı olduğundan, bir başkasının bu başarıyı gösteremeyeceğinden söz ediliyor. Anlaşılacağı gibi, bu cümlede, şiirlerinin içeriğinden, işlediği temalardan herhangi bir şekilde söz açılmamış.
Cevap: D

 

6.“Görmediği gün yoktur sürü peşinde bizi” dizesinde zincirleme ad tamlaması bulunmuyor. Bu dizede “sürü peşi(nde)” sözü belirtisiz ad tamlaması. “Görmediği gün” ise sıfat tamlamasıdır.
Cevap: E

 

ç7

 

ç8

 

9. A seçeneğindeki “metotu” sözcüğü “metodu”; B seçeneğinde “standartın”, “standardın”; D seçeneğindeki “akortu” ise “akordu”; E seçeneğinde “itimatı”, “itimadı” biçiminde yazılmadığından yazım yanlışı doğmuştur. C’de ise ünsüz değişiminin olmaması doğrudur.
Cevap: C

 

10. Doğrudan anlatımla aktarılan cümle iki kısa çizgi arasına değil tırnak içine alınır. Kısa çizgi A seçeneğinde ara sözü; B seçeneğinde ara cümleyi göstermek için; D seçeneğinde karşıt anlamlı sözcükleri belirlemek, E seçeneğinde ise başlangıç ve bitiş tarihlerini belirginleştirmek için kullanılmıştır.
Cevap: C

 

11. A’da “kaynakça” yerine “kaynak” kullanılmalıydı. .
B’de “birçok kentler” değil, “birçok kent” olmalıydı ve bu yanlış, tamlama yanlışı değil, çoğul ekinin gereksiz kullanımıyla ilgilidir.
C’de “onun” adılı gereksiz. Çünkü “bu akımın” sözü ortak kullanılarak “bu akımın yönteminden” anlamı oluşabiliyor.
D’de “Son vereceğim örnek” değil, “vereceğim son örnek” olmalı.
E’de “şarkı söylemesini” değil, “şarkı söylemeyi” tercih edilmeli.
Cevap: B

 

12. Parçada hamburgerin kebaba alternatif olarak insanımıza sunulmaya çalışılması somutlaştırılarak anlatılıyor. Köfteye diz çöktüren hamburger, köfteden bayrağı kapıp Antep Kalesi’ni kuşatıyor ve Antepli kebapçılardan kentin anahtarlarını istiyor. Bu anlatımda hem kişileştirme hem de öyküleme özelliğini görüyoruz. Parçada “burcu burcu”, “anlı şanlı”, “birer ikişer” ikilemelerine ve “kapıya dayanmak”, “diz çöktürmek” deyimlerine rastlıyoruz. Anlatımda kişileştirmeye ve deyimlere başvurulması sözcüklerin mecaz anlamlarından yararlanıldığını da gösteriyor. Bir söz aktarımını gerektiren tanık gösterme ise parçada yer almıyor.
Cevap: E

 

13. “Sanatçı ancak yaşadıklarını yazar.” savını çürütmek amacıyla parçanın yazarı, yazdıklarını aslında hiç de yaşamamış şairlerden örnekler veriyor ve “Sanatçı yaşadığını yazar.” iddiasına karşı çıkıyor. Tartışmacı anlatıma başvuran yazar, dili göndergesel işlevde kullanmış oluyor. Bu metinde yazar, düşüncesini başka birinin sözüyle pekiştirme yoluna gitmiyor, yani tanık göstermeden yararlanmamış.
Cevap: D

 

14. Parçada “ümitleri, özlemleri, beklentileri olmayan bir insanın yaratma gücü de yoktur.” ana düşüncesini somutlamak için yazar bir gök bilimciyi örnek vermiştir.
Cevap: A

 

15. Parçadaki ilk cümlede bazı eleştirmenlerin Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sı ile Karamazof Kardeşlerini polisiye roman saydığından söz ediliyor. II. cümlede konu birden genelleştirilerek suç ile edebiyat arasında tuhaf bir benzerlik olduğu söyleniyor. III. cümlede ise benzer değerlendirmelerin Kral Oidipus ve Hamlet için de yapıldığı belirtiliyor. Cümledeki “Benzer değerlendirmeler” sözünün bir bağlantı öğesi olduğuna dikkat edilirse bu bağlantının II. cümleyle değil, ilk cümleyle kurulduğu anlaşılıyor. Çünkü Kral Oidipus ve Hamlefle ilgili değerlendirmelerin benzerleri, I. cümlede Dostoyevski’nin eserleri hakkındaki değerlendirmeler. Dolayısıyla akışı bozan cümlenin II. cümle olduğu da belli oluyor.
Cevap: B

 

16. Parçada ülkemizde yazar olmak isteyen insanların çokluğundan söz ediliyor fakat garip bir çelişki ki yazar olmak isteyen bunca insana rağmen bu ülkede kitap okuma oranı çok düşük. Parçada bu düşüncenin belirtilmesinden sonra “Öyle görünüyor ki insanımızın edebiyata karşı bu eğilimi…” sözüyle başlayan cümle tamamlanmamış. Eksik bırakılan bu cümlede, insanımızın okumaya önem vermediği halde, yazar olmaya bu kadar çok istek duymasının nedeni açıklanmalı. Bu neden ne olabilir? Hem yazar olmayı çok isteyeceksiniz hem kitap okumayacaksınız. Yazarlığın öncelikle iyi bir okuyucu olmayı gerektirdiğini demek ki bu insanlar bilmiyor, diyebiliriz. Nitekim A, B, C ve D’deki yargılar, cümleyi bu anlam doğrultusunda tamamlıyor. Fakat E’deki yargıda yazarlık ve okuma arasında bir ilişki kurulmuyor.
Cevap: E

 

17. Parçada mutluluğa ulaşmak için hazırlık yaptığımızdan, yani mutluluğu hep yarınlarda arayıp bunu başaramadığımızdan söz ediliyor. Yapmamız gerekenin ne olduğu ise son cümlede açıklanıyor:
Mutluluk için hazırlık yapmamak, yaşanmakta olan zaman içinde mutlu olmaya çalışmak… Yazarın asıl anlatmak istediği de bu.
Cevap: E

 

18. Parçada çalışmanın sadece bir zorunluluk olmadığı; çalışma hayatının aynı zamanda, çözemediğimiz bazı sorunlardan kaçışımızı sağlayan bir sığınak olduğu anlatılıyor. Yani, çalışma hayatının zorunluluğunu ve zorluklarını bahane ederek asıl dertlerimizi geçiştiriyor, erteliyor, yok sayıyoruz. Başka bir deyişle, gündelik telaşları bahane ederek kendimizle yüzleşmekten kaçıyoruz.
Cevap: C

 

19. Parçada, insanın anı yazmasının nedeni sorgulanıyor, “Kişi, anılarını niçin yazar?” sorusunun yanıtı aranıyor. Bu soruya verilen yanıt, asıl söylenmek istenen, yani “ana düşünce” olacaktır. Yazara göre, insanın anılarını yazmasının nedeni, geçmişi yeniden yaşamak istemesidir ve bu bencilce bir istektir.
Cevap: C

 

20. “Orhan Veli… gelenekten büsbütün uzaklaşmaz.” cümlesinden A’daki yargı; ‘Türk halkının yüzyıllardır koruduğu ve geliştirdiği mizah mantığını çarpıcı bir güzellikle şiire sokar.” cümlesinden B’deki yargı; “… şairaneliği reddetmesine rağmen lirizmden kaçamaz.” cümlesinden C’deki yargı; “Onun şiiri de eninde sonunda duygusal bir temele dayanır.” cümlesinden E’deki yargı çıkarılabilir. Şairin, şiirlerinde doğa güzelliklerini yansıttığına parçada değinilmiyor.
Cevap: E

 

21. Şiirin konusu, sevgiliden ayrılmanın verdiği acı olduğuna göre şiirin türü için lirik dememiz uygun olur. Pastoral şiir, köy ve çoban yaşamını anlatır. Didaktik şiir, amacı bilgi vermek olan bir şiir türüdür. Satirik şiir, toplumun veya kişilerin kusurlarını eleştirir. Epik şiir ise kahramanlık konularını, yurt sevgisini, tarihsel bir olayı konu edinir.
Cevap: B

 

22. Şiirde Anadolu’nun, bu toprakların insanının gözü ve kalbiyle tanınmasına yönelik bir çağrı var. Dolayısıyla memleket teması işlenmiş. Bütün dizelerde 6+5 durak düzeni var: El gi-bi do-laş-ma (6) + A-na-do-lun-da (5). Uyak düzeni a b a b; yani çapraz uyak. “Anadolu-n-da/ yol-u-nda” sözcüklerinde “olu” sesleri ve “tanı / çaban-ı” sözcüklerinde “anı” sesleri zengin kafiye. Millî Edebiyat zevk ve anlayışına bağlı olarak gelişen memleket edebiyatı çığırını temsil eden bu şiir, didaktik yönüyle öz şiire uzak düşüyor.
Cevap: E

 

23. Şiir 11′ li hece ölçüsüyle yazıldığına göre serbest nazımdan yararlanılmıştır diyemeyiz. Buna karşılık şiir, kar motifiyle ilgili bireysel bir duyuşun ifadesi niteliğinde. Hem uyak, ölçü gibi dış ahenkten hem de söyleyiş güzelliğinden yararlanılmış. Estetik güzelliği öne çıkaran bu şiirde öğretici, yani didaktik bir yan yok. “Yağmurlu, karanlık düşünce” gibi imgelerin, “dörtnala” gibi sözcüklerin çağrışımlarıyla şiire yeni boyutlar ekleniyor.
Cevap: E

 

24. Verilen dizede salkım söğütlerin saçlarını yıkadığı söylendiğine göre kişileştirme (teşhis) yapılmış. A dışındaki bütün seçeneklerde insan dışındaki varlıklar insanlaştırılmıs. B seçeneğinde “bulutun ata binmesi”, C seçeneğinde “bacaların türkü söylemesi”, D seçeneğinde “kuşların haber vermesi”, E seçeneğinde “güneşin günaydın demesi” kişileştirme özelliği taşıyor.
Cevap: A

 

25. I. bölümde bilgi yanlışı vardır. Çünkü Türklerin en eski destanı olarak bilinen “Yaratılış Destanı” Altay-Yakut bölgesinde derlenmiş bir destandır. Saka Türklerine ait destanlar Alp Er Tunga ve Şu destanlarıdır.
Cevap: A

 

26. Kutadgu Bilig İslamiyet etkisindeki Türk edebiyatının geçiş dönemi eserlerindendir. Yani dinî etkilerin eserlerde yavaş yavaş hissedildiği bir dönemin ürünüdür. Bu nedenle Kutadgu Bilig’de Şamanist kültürün etkilerinden değil İslamî kültürün etkilerinden söz edilebilir.
Cevap: E

 

27. Metin, Dede Korkut Hikâyeleri’ndeki Duha Koca Oğlu Deli Dumrul hikâyesinden alınmıştır. Deli Dumrul’un Azrail’i tanımaması, Türklerin İslamiyet ile yeni tanıştıklarını gösterir. Deli Dumrul ile Azrail arasındaki ilişki, hikâye edilerek anlatılıyor. Bunun yanı sıra ikisi arasındaki konuşmalara da yer verilmiş. Ayrıca Azrail olağanüstü bir varlığı ifade etmekte. Ancak Türk edebiyatının ve Türk dilinin en kıymetli eserlerinden olan bu hikâyelerin dil ve anlatımı için olumsuz bir yargıda bulunmamız mümkün değil. Nitekim uzun cümlelere rastlamadığımız gibi, anlatımın açık ve yalın olduğu da kolayca görülebiliyor.
Cevap: B

 

28. Âşık edebiyatı nazım biçimlerinden koşma, saz eşliğinde ve hece ölçüsüyle söylenir. Gerçi divan şairlerine özenen âşıklarca aruzla yazılan koşmalar da vardır. Ancak bu eğilim, Âşık edebiyatının karakteristik özelliğini yansıtmaz.
Cevap: C

 

29. Verilen şiirin nazım biçiminin türkü olduğunu dörtlüklerin son dizesinin nakarat oluşundan anlıyoruz. Halk şiirinde diğer nazım biçimlerinde nakarat (kavuştak ya da bağlama) yoktur. Uyak düzeninde ilk dörtlükte ikinci ve dördüncü dizeler, nakarat dizeleri, birinci ve üçüncü dizeler ise serbest, ikinci dörtlükte “öl-medi / kal-madı / ol-madı ” sözcüklerinde “I” sesiyle yarım uyak yapılmış ve “me-di / ma-dı” birimleri redif olarak kullanılmış. 6+5 durak düzeni ilk dörtlüğün 3.dizesinde ve ikinci dörtlüğün ikinci dizesinde bozulmuş: Der-man a-rar-ken der- (6) + de düş oldum (5). Durakların sözcüğü bölmemesi gerekiyor. Oysa 6+5 kalıbı bu dizede “derde” sözcüğünü bölüyor.
Cevap: D

 

30. Karagöz oyunu, mukaddime, muhavere (söyleşme), fasıl ve bitiş olmak üzere dört bölümdür. Verilen metin, Karagöz ile Hacivat’ın söyleştiği muhavere bölümündendir. Bu söyleşme sırasında Hacivat’ın kullandığı “vaveyla, setrepeki” gibi sözcükleri Karagöz, bir güldürü unsuru olarak yanlış anlamıştır. Bu sözcükleri kullanması, Hacivat’ın aydın kesimi temsil ettiğini düşündürür. Karagöz de kaba saba, bilgisi kıt biri olarak görünür. Oyunda Osmanlı şehir kültürünü yansıtan birçok öge olmakla birlikte verilen parçada bu kültüre ait ayrıntılar yoktur.
Cevap: E

 

31. Hece ölçüsüyle yazılan dörtlükte geçen “pîr”, “”taht” sözcükleri tasavvuf terimleridir. Dolayısıyla şiir, dinî-tasavvufi halk şiiri geleneğine bağlıdır.
Cevap: B

 

32. Okuduğumuz metinde Ahmedî adlı şairin hayat hikayesinin anlatıldığını söyleyemeyiz. Ancak, Ahmedî’nin şiirinde hiç güzellik olmadığının söylenmesi öznel bir değerlendirme. İskendername adlı eser hakkında bilgi veriliyor ve Ahmedî’nin Murat Han Gazi devrinde yaşadığı da belirtiliyor. Divan edebiyatında şairlerin hayat hikayelerinin ve şiirlerinden küçük örneklerin bazı kısa değerlendirmelerle bir araya getirildiği eserlere tezkire dendiğini hatırlayalım. Bu metin, şairin hayat hikayesine yer vermemekle birlikte bir tezkireden alınmış olmalı.
Cevap: C

 

33. I. cümlede Fuzuli’nin Şikâyetnamesine; II. cümlede Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin Sefaretname’sine; III. cümlede Mercimek Ahmet’in Kabusname’sine; IV. cümlede Gülşehri’nin Mantıku’t-Tayr’ına ait bilgi verilmiş. Âşık Paşa’nın Garipnâme’sine ait bir bilgi ise yok.
Cevap: E

 

34. Nedim, mesnevi nazım şekline itibar etmemiştir. O daha çok, gazel ve şarkılarıyla bir Lale Devri şairi olarak akla gelir. Ahmedî (İskendername /Cemşid ü Hurşit), Şeyhi (Harname / Hüsrev ü Şirin), Alî Şir Nevai (hamse) ve Nabi (Hayriye / Hayrabad) ise mesnevileriyle ünlü şairlerdir.
Cevap: E

 

35. Hürriyet Kasidesi, Tanzimat Dönemi’nde Namık Kemal tarafından yazılmıştır. Namık Kemal klasisizm akımından değil romantizmden etkilenmiştir. Bu kasidede de romantizm etkisinden söz edebiliriz. Şiir biçim özellikleriyle divan şiiri geleneğini sürdürür. Son beyitte hürriyet bir sevgiliye benzetilirken istiare yapılmıştır. Aynı beyitte şair, hürriyetin bizi hem esaretten kurtardığını hem de aşkının esiri yaptığını söylerken tezat yapmış oluyor.
Cevap: A

 

36. Şinasi ve Agâh Efendi’nin birlikte çıkardığı gazete Tercümanı- Hakikat değil, Tercüman-ı Ahval’dir. Tercüman-ı Hakikat, 1878’de Ahmet Mithat Efendi’nin çıkardığı gazetedir.
Cevap: D

 

37. Parçada kahramanı Bihruz Bey olan Araba Sevdası adlı romandan söz ediliyor. Recaizade Mahmut Ekrem, bu romanında parçada belirtildiği gibi yanlış Batılılaşma temasını işlemiştir.
Cevap: D

 

38. Sözü edilen yazar Ziya Paşa, makalesi de Şiir ve İnşa’dır.
Cevap: B

 

39. Verilen metinde geçen Behlül, Peyker, Nihat adları Halit Ziya’nın Aşk-ı Memnu romanının kahramanları. Servetifünun Dönemi’ne ait bu roman, bir sanat metnidir. Dolayısıyla romanda anlatıcı, gerçek bir kişi değil, kurmaca bir kişidir. Metinde Bihter’in düşündüğü şeylerden söz edildiğine göre anlatıcı, her şeyi biliyor, görüyor, yani ilahî bakış açısına sahip. Metinde “Gece oluyordu … Nesrin avizeyi yaktı… Kocasına baktı… duramadı…” biçiminde birbirini izleyen eylemlerin anlatımı olduğu için öyküleyici anlatımdan yararlanıldığı görülüyor.
Cevap: C

 

40. Servetifünun şairleri, divan şiiri nazım biçimlerini kullanmamışlar; Batı edebiyatından aldıkları sone, terzarima, triyole gibi nazım biçimlerini edebiyatımıza getirmişlerdir. Onların divan şiirinden aldıkları tek nazım biçim müstezattır, onu da değiştirerek kullanmışlardır.
Cevap: C

 

41. Hayat-ı Muhayyel Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun değil, Hüseyin Cahit Yalçın’ın eseridir.
Cevap: B

 

42. Fecriati topluluğu dilde sadeleşme hareketinin öncüsü olmamış, tersine bu harekete muhalif bir tutum izlemiştir. Dilde sadeleşme hareketini Genç Kalemler dergisinde yazanlar başlatmıştır.
Cevap: E

 

43. “Beş Hececilerin kendilerine ait bir dergisi olmamıştır. “Varlık”, Yaşar Nabi Nayır‘ın çıkardığı bir dergi olup edebiyatımızın en uzun ömürlü dergisi olarak halâ yayımlanmaktadır.
Cevap: D

 

44. Refik Halit Karay için “o zamana dek hiçbir kalemin deşelemediği” saptaması bizi romantizme değil realizme götürmelidir. Yazar, Memleket Hikâyeleri adlı eserini realist bir anlayışla yazmıştır.
Cevap: E

 

45. Verilen metinde, ölçülü, uyaklı mısralarla ve didaktik amaçla bir hikâye anlatılıyor. Bu nedenle Mehmet Akif Ersoy‘a ait bu metnin türü manzum hikâyedir. Mehmet Akif Ersoy, bütün şiirlerini aruzla yazdığı için bu metinde hece kullanılmış olamaz. Metinde geçen konuşmalar, söyleşmeye bağlı anlatımdan, konuşmalardan önceki mısralarda anlatılan izlenimler de betimleyici anlatımdan yararlanıldığını gösteriyor. Kahvede konuşulanlar ise halkın günlük yaşayışından bir kesit sunuyor.
Cevap:D

 

46. Fazıl Hüsnü Dağlarca şiirlerinde Arapça ve Farsça sözcüklere düşkünlük göstermemiş, tersine ilk birkaç şiir kitabından sonra öz Türkçe kullanmaya özen göstermiştir.
Cevap: A

 

47. Parçada Tarık Buğra‘nın Küçük Ağa adlı romanından söz edilmektedir. Peyami Safa‘nın, Necati Cumalı‘nın Kurtuluş Savaşı’nı konu alan herhangi bir romanı yoktur. Fazıl Hüsnü Dağlarca şairdir ve Kurtuluş Savaşı ile ilgili yapma destan örneği olan Üç Şehitler Destanı adlı eseri vardır. Yahya Kemal ise şiirden başka türlerde de yazmış olmakla beraber roman türünde eser vermemiştir. Onun İstiklal Harbi konusunda fıkra ve makalelerini bir araya getiren eseri Eğil Dağlar’dır.
Cevap: D

 

48. Parçada sözü edilen, Bu Ülke, Mağaradakiler, Ümrandan Uygarlığa gibi eserleri anılan düşünür ve yazarımız Cemil Meriç’tir.
Cevap: A

 

49. Verilen dizelerin “kardeşlerim” hitabıyla başlaması, şiirdeki söylev üslubunu gösteren bir öge. Şiir, düzenli bir nazım biçimiyle yazılmadığına göre serbest nazımla yazılmış. Şiirde geçen “toprağı sürmek”, “yeryüzünde tek esir yurt, tek esir insan kalmayıncaya dek”, “büyük hürriyet” gibi ifadeler emek, barış, özgürlük kavramlarının şiirdeki karşılıkları. Şair, okuyucuyu toprağı sürmeye, barış ve özgürlük uğruna özveride bulunmaya çağırdığı için dilin kalabalıkları harekete geçirme gücünü kullanıyor. Ancak fütürizm akımında işlenen teknolojiyi övme, geleceğe atılma gibi temalar bu şiirde yok.
Cevap: E

 

50. Şiir çapraz uyak düzeniyle ve 11 ‘li hece ölçüsüyle yazıldığına göre, serbest ölçüyü kullanan Nâzım Hikmet, Orhan Veli ve Cemal Süreya seçeneklerini hemen eleyebiliriz. Yağmur motifinin halk şiirine özgü söyleyişten uzak bir şekilde, sanatlı bir anlatımla işlenmiş olması, şiirde öz şiir anlayışını düşündürüyor. Bu durumda cevabın Necip Fazıl olması gerekiyor.
Cevap: C

 

51. Verilen şiirde ikinci Yeni özellikleri açıkça görülüyor. Anlatım kapalı. Konuşma dilinin mantıksal düzeninden uzaklaşılmış. “Saksılarım ışıdı”, “gökler tuttum” gibi alışılmamış bağdaştırmalar var. “Padişah”, “Akad”, “kilise” gibi sözcüklerin çağrışım gücünden yararlanılmış. Buna karşılık halk söyleyişlerine, folklora yer verilmemiş. Zaten İkinci Yeni şiirine göre, Cemal Süreya’nın ifadesiyle söylemek gerekirse, “Folklor şiire düşmandır.”
Cevap: B

 

52. Şiirde dizelerin birbirinden farklı uzunlukta olduğu açıkça görüldüğüne göre serbest ölçü kullanılmış. Şiirin öznesi borçları yüzünden kılığı düzgün olmayan sıradan biri. Sevdiği kadının kendisine kıymet vermemesinden yakınıyor ve borçlarından kurtulacağı günü hayal ederek avunuyor. Şiir, günlük yaşamda herhangi bir kişiden duyabileceğimiz konuşma cümleleriyle yazılmış. Herhangi bir imgeye, söz sanatlarına yer verilmediği için şairaneliğe karşı bir tutumu yansıtıyor. Birinci Yeni şiirinde mizah unsurları olmakla birlikte bu şiirde mizahtan yararlanıldığını söyleyemiyoruz.
Cevap: C

 

53. Metinde Doğulu kimliğimiz yüzünden Batılı olmayı başaramadığımız düşüncesi işlenmiş. Düşündürücü nitelikte olduğu için yazının türünü deneme olarak belirleyebiliriz. Yazar öznel yargılara dayanarak konuyu aydınlattığı için açıklayıcı anlatım söz konusu ve dil göndergesel işlevde kullanılmış. Ancak metnin alındığı eser Diyelim-Söz Arasında, Nurullah Ataç’a ait.
Cevap: E

 

54. Tohum adlı tiyatro eserinin yazarı Necip Fazıl Kısakürek’tir. Metinde tiyatro eserlerinde hep gördüğümüz karşılıklı konuşmalara yer verilmiş; yani söyleşmeye bağlı anlatım (diyalog) kullanılmış. Cumhuriyet’in ilk yıllarında yazılan ve Anadolu kültürünü, insanını yücelten bu eserde sezgicilik akımının etkileri görülür. Metinde maddeye karşı ruhun üstünlüğü fikri, mistik bir öge olarak işlenmiş. Buna karşılık metindeki cümlelerde dilin alıcıyı harekete geçirme işlevinde değil de göndergesel işlevde kullanıldığını söyleyebiliriz.
Cevap: D

 

55. E’de “Her Gece Bodrum” adlı eseriyle kendisinden söz edilen yazar, Tarık Dursun K. değil, Selim İleri’dir.
Cevap: E

 

56. Dadaizm, bilindiği gibi, kuralsızlığı kural edinen bir akımdır. Evrendeki varlıklar arasında gizli benzerlikler ve ilişkiler olduğunu öne süren akım ise sembolizmdir.
Cevap: B

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.